20 Haziran 2012 Çarşamba

Giriş


Giriş

Bir Müslümanın en önemli özelliklerinden biri, kendisine Kuran’ı ve sünneti rehber edinmesidir. Kuran’ı ve sünneti rehber alan insan, hem kendini, hem dünyayı, hem de içinde yaşadığı toplumu Kuran ayetlerine ve Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerine göre değerlendirir. Çünkü bilir ki, Kuran’ı Kerim’i, kendisini ve tüm evreni yaratmış olan Rabbimiz Allah indirmiştir. Herşeyi yaratan Yüce Allah, herşeyin doğrusunu da bilmektedir.
Nitekim Mülk Suresi’nin “O, yarattığını bilmez mi? O, Latif’tir; Habir’dir” şeklindeki 14. ayeti de aynı gerçeği bildirmektedir. Ayette bildirilen Allah’ın “Habir” sıfatı, “herşeyin içyüzünden, gizli tarafından haberdar olan” anlamına gelir.
Allah, herşeyin içyüzünü bilmektedir ve bu sonsuz bilgisinden bir kısmını da, indirdiği kitabında müminlere rehberlik etmesi için açıklamıştır. Bir Kuran ayetinde bu konu şöyle haber verilir:
Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik. (Bakara Suresi, 151)
Bu nedenle, bir Müslüman, Kuran ayetlerini çok dikkatli okumalı ve Allah’ın bu ayetlerde bildirdiği, “Biz ayetlerimizi hem afakta (dış dünyada), hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun…” (Fussilet Suresi, 53) hükmü gereğince dış dünyada da göreceğini unutmamalıdır. Kuran’da, dış dünya ile ilgili pek çok özlü ve hikmetli bilgi verilir. Bu bilgiler arasında en önemlilerinden biri de, Müslümanın ne gibi bir toplumla, ne gibi insanlarla karşılaşacağını anlatan ayetlerdir. Allah’ın dinini ve güzel ahlakı yaşamakla ve bunu diğer insanlara anlatmakla görevli olan mümin, farklı insanlarla ve farklı tepkilerle karşılaşacaktır. Kimileri onu dinleyecek, kimileri ona karşı çıkacaktır. Kuran’da tüm bunlar anlatılır ve Müslümanlar, hangi durumlarda nasıl tavır takınmaları gerektiği konusunda bilgilendirilirler.
İşte bu kitapta, Kuran’da sık sık durumları haber verilen bir grup insanı, münafıkları konu edineceğiz.
Münafıklar, Kuran ayetlerinde bildirildiği gibi iki yüzlü, sahtekar insanlardır ve gerçekte mümin olup iman etmedikleri halde, sanki iman etmiş gibi davranırlar. En önemlisi de, bu sahtekarlıklarını kendi başlarına yapmazlar; müminlerin arasına girmeye, sanki onlardanmış gibi davranmaya çalışırlar. Bu şekilde hareket etmelerinin nedeni, müminlerle birarada olarak bir takım dünyevi çıkarlar elde etme yönündeki umutlarıdır.
Müminlerin yanına gelip, iman etmiş gibi gözükerek, müminleri kandırabileceklerini ve onların sahip olduğu bazı imkanlardan yararlanabileceklerini sanırlar.
Umdukları çıkarları elde edemeyeceklerini anladıklarında, ya da müminlerin başına Allah’tan deneme olarak bir sıkıntı ya da zorluk geldiğinde, hemen onlardan ayrılır ve gerçek yüzlerini gösterirler. Ayrıldıktan sonra, ya da ayrılırken, müminlere kendi düşük akıllarınca zarar vermeye, onların arasındaki birliği bozmaya gayret ederler. Müminlerden uzaklaştıktan sonra, inkarcılarla işbirliği yaparak kendilerince zarar verme çabalarını sürdürürler. Elbette bu çabalarının hiçbirinin netice vermesi mümkün değildir. Bu fitneci ve çirkin ahlakları nedeniyle, bu ikiyüzlü kimselere Kuran’da “münafık”, (yani nifak çıkaran, bozgunculuk ve fitne üreten) adı verilmiştir.
Münafıklar, Kuran’da pek çok ayette anlatılan ve müminlerin dikkat etmeleri hatırlatılan bozuk ahlaklı insanlardır. Bu nedenledir ki, kendisine Kuran’ı ve sünneti rehber edinen bir mümin, münafıklara karşı dikkatli olmak, onların özelliklerini bilmek durumundadır. Çünkü, Kuran ahlakını yaşayan her mümin topluluğu, mutlaka münafıklarla karşılaşacaktır.
Bu kişilerin yalnızca Peygamberimiz (sav) döneminde Mekke ve Medine’de yaşamış bir topluluk olduklarını düşünmek de son derece yanlış olur. Çünkü bu kimseler her dönemde olduğu gibi, bu dönemde de faaliyet göstereceklerdir.
Günümüz Müslümanları arasında da her dönemde olduğu gibi taklidi Müslüman özellikleri ile kendilerini kamufle ettiklerini düşünen münafıklar topluluğu bulunmaktadır. Bu kişiler sinsice, kimi zaman kendileri gibi samimiyetsiz bir din anlayışına sahip kimselerle ittifak içine girerek hakkı gizlemek, batıl olanla değiştirmek, dinde ayrılık çıkarmak, müminlere maddi manevi zarar vermek amacını taşırlar.
Kuran her çağa ve her topluma hitap ettiğinden, herşeyi Kuran gözüyle değerlendiren bir kimse, Allah’ın ”… O size ayetlerini gösterecektir, siz de onları bilip tanıyacaksınız” (Neml Suresi, 93) hükmü gereğince münafıklarla ilgili ayetlerin gerçekleştiğini, çağımızda da bu tür insanların bir Kuran mucizesi olarak tam Kuran’da tarif edildiği gibi davrandıklarını görecektir. Bu bakımdan münafıkların gizledikleri kötü niyetlerini ortaya çıkarmak, gerçek kimliklerini deşifre etmek, Allah’a ve dine karşı sinsi bir savaş yürütmelerine karşı Kuran ile fikri bir mücadele içerisinde olmak Allah Katında karşılığı umulacak önemli bir ibadet olacaktır.
Münafık özelliklerini tanımak bir başka yönden daha önemlidir: Müminler, bu özelliklere bakarak, kendilerini de eğitmekle yükümlüdürler. Hatalı bir davranışın münafık veya inkarcı özelliği olduğunu bilmek, müminin bu tür bir davranışa karşı çok daha dikkatli olmasını sağlar. Örneğin kibirli olmak bir münafık ve inkarcı özelliğidir. Ancak mümin de boş bulunduğu, gaflete kapıldığı bir anda kibirli bir tavır içine girebilir. Ancak yaptığının, münafık ve inkarcı özelliklerinden biri olduğunu hatırladığında hemen hatasından dönecektir. Bu nedenle, münafıkları anlatan ayetleri okurken, müminlerin bunları kendi üzerlerine de alıp, dersler çıkarmaları gerekmektedir.
Kitapta bu amaçla Kuran ayetleri ışığında münafık karakteri tanıtılacak ve müminlerin ibret alarak sakınmaları gereken tavırlar ele alınacaktır.
“MÜNAFIKLAR, MÜSLÜMANLARIN ALLAH’A YAKINLAŞMASINA VESİLE OLAN ARAÇLARDIR”
ADNAN OKTAR: Münafıklar, kafirler, cehennemden buraya Müslümanların eğitilmesi için bir denek hayvanı gibi özel olarak getirilirler. Yani Müslümanlar onların üzerinde ders yaparlar, onlarla eğitilirler.
Mesela münafıklar, kafirler Müslümanların Allah’a yaklaşmasına vesile olan araçlardır. Allah onlarla Müslümanları kendine yaklaştırtıyor. Biz kafirlere baktıkça ve münafıklara baktıkça imanın değerini daha çok anlarız, aklın değerini daha çok anlarız, Allah’a daha çok yaklaşırız. Onlarla da mücadele ettikçe, fikri mücadelemizde sevap kazanırız ve Allah’ın rızasını kazanmış oluruz. Aşkla sevdiğimiz Allah’a daha fazla sevgi duymamıza vesile olur bu sistem… Mesela Peygamber Efendimiz (sav) zamanında da sahabelerin ve Peygamberimiz (sav)’in teyakkuzda olmasına vesile olmuştur o. Sahabeleri çok diri tutmuştur münafıklar. Yani münafıkların böyle bir kamçılayıcı özelliği vardır, küfrün de vardır ama münafıkların daha şiddetlidir kamçılama özellikleri. İslam’a, Kuran’a, Allah’a karşı muhabbette de, Allah yolunda çaba azminde de münafıkların ahlaksızlığını gören müminler daha heyecanla daha şevkle İslam’a ve Kuran’a hizmet ederler. (Adnan Oktar’ın Kaçkar TV röportajı, 12 Mart 2009)
ADNAN OKTAR: Münafıklar her dönemde olur, bir mikroptur, cemiyet mikrobudur bunlar. Aşağılık mahluklardır. Resulullah (sav) zamanında da olmuştur. Hz. Musa (as) devrinde de olmuştur. Daha önceki dönemlerde de olmuştur. Fakat bu, Müslümanların değerini artırır. O müminin bir onuru olacaktır, güzelliği olacaktır. Yani kömürle elmasın kıyaslanması gibi olacaktır. O aşağılık mahlukların ahlaksızlığı, o mübarek insanların da yüksek ahlakı, güzel tavrı fedakarlığı, yiğitliği, sabrı kıyaslanacaktır. Böylelikle bu insanları da daha çok seveceğiz. O yönden de bir hayır vardır. (Adnan Oktar’ın Kral Karadeniz TV röportajı, 7 Nisan 2009)

Münafıkların Temel Özellikleri




Münafıklar, iman eden samimi Müslümanlardan dış görünüş olarak ince bir çizgiyle ayrılırlar; fakat içyüzleri bambaşkadır. Münafıklar dıştan bakan bir kimseye dini yaşadıkları izlenimini verebilir; konuşmalarıyla, tavırlarıyla Müslüman taklidi yapabilir, ibadetleriyle kendilerini dindar kimseler olarak tanıtabilirler. Ancak onların din anlayışı Kuran’ı değil, kendi çarpık mantıklarını esas almaktadır. Dine bakış açılarının temelinde menfaat sağlama, kendi istek ve tutkularını tatmin etme amacı yer alır.
İşte münafıklar bu niyetlerini gizleyerek müminler arasında Kuran ahlakının yaşandığı ortamdaki güzelliklerden istifade etmek isterler. Allah’ın Katından bir rahmet olarak Müslümanlar üzerinde oluşturduğu bolluk, bereket, güzellik, huzur, güven, neşe, kardeşlik, şefkat, merhamet, sevgi, saygı ortamından faydalanmaya çalışırlar. Ayrıca bu menfaatçi yaşam biçimlerini hiç kimsenin fark etmediğini, Müslümanları kandırdıklarını düşünürler ve bunu zekalarıyla çok iyi başardıklarına inanırlar.
Ancak münafıklar bu düşünceleriyle çok büyük bir yanılgıya düşerler. Çünkü en ufak bir samimiyetsizlik bile iman gözüyle bakıldığında hemen anlaşılabilir. Fakat herşeyden önemlisi gizlinin gizlisini bilen, herşeyin iç yüzünden haberdar olan Allah bu kimselerin gerçek yüzünü bilmektedir. Dolayısıyla göstermelik olarak taşıdıkları mümin alametlerinin de Allah Katında bir geçerliliği olmayabilir. Allah bu kimselerin yaptıkları ibadetlerin geçersizliğini ”… yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir.” (A’raf Suresi, 139) ayetiyle belirtmektedir. Ayrıca Allah münafıkların samimiyetsizliklerinden, gizli kaldığını düşündükleri yönlerinden de haberdar olandır. Dolayısıyla münafıklar bu sahtekar yaklaşımları ile ayette haber verildiği gibi, ”… yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller”dir. (Bakara Suresi, 9)
Münafıkların bazı temel özellikleri şöyle

Müminleri Aldatmaya Çabalamaları



Başta da belirttiğimiz gibi, münafıkları diğer inkarcılardan ayıran şey, kendilerini mümin gibi göstermeye çalışmalarıdır. Bir takım çıkarlar uğruna müminlerle birlikte olmak isterler ve bu ortamda onlar gibi görünmenin daha “kârlı” olduğunu düşünürler.
Her durumda münafık, İslam ahlakını, müminlere kendini ispat etmek için yaşıyor gibi görünecektir. Gösteriş için ibadet edecektir. Ama bu ibadeti geçerli değildir. Çünkü bir fiilin ibadet olması için, Allah rızası aranarak yapılmış olması gerekir. Münafıklar ise, Allah’ın değil, insanların rızasını ararlar. Münafıkların namaz kılmalarında, infakta bulunmalarında, verdikleri sözlerde, yaptıkları konuşmalarda çevrelerinden takdir görme, itibar ve çıkar sağlama ve kendilerini ispatlama çabası vardır. Halbuki gerçek Müslümanların böyle bir endişesi yoktur. Çünkü onlar Allah Katında hiçbir şeyin gizli kalmadığını, kişinin kendisi unutsa bile Allah’ın, insanların hesaba katmadıkları şeyleri ahirette karşılarına çıkaracağını bilerek, sadece O’nun rızasını kazanmak için yaşarlar.
Münafıkların bu tavırlarını şu başlıklar halinde inceleyebiliriz:

Yeminlerini siper edinerek yalan söylerler

Yalan, münafıkların kendilerini mümin topluluğunun içinde gizleyebilmek, sahtekarlıklarını örtebilmek için en çok başvurdukları yollardan biridir. Bu bakımdan münafıklar müminlere karşı yalan söylemeyi adeta alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu yalanlarını inandırıcı kılabilmek içinse sık sık yemine başvururlar. Allah adına yemin etmenin müminler açısından önemini bildikleri için, yeminlerinin arkasına sığınırlar. Allah, münafıkların bu konudaki gerçek niyetlerini şu ayetle haber

Münafıkların Akılsızlıkları



Münafıkların en belirgin özelliklerinin başında, tüm diğer inkarcılar gibi akılsız olmaları gelir. Bazıları görünürde zeki olabilirler, ama asla Kuran’ı anlamak ve yaşamak için gerekli olan akla sahip olamazlar. Bu nedenle olayları akılsızca tahlil ederler. Allah’ı ve müminleri de bu akıldan yoksun muhakemelerinin içinde değerlendirdikleri için gereği gibi takdir edemezler.

Allah’ın, yaptıklarını görmediğini sanmaktadırlar

Münafıkların, en büyük akılsızlığı, Allah’ı kendilerinin yaptıklarından habersiz sanmalarıdır. Hesaplarını yalnızca müminler üzerine kurarlar. Eğer müminleri ikna edebilirlerse, hiçbir sorun kalmayacağını, onları razı ederlerse hedeflerine ulaşacaklarını sanırlar. Oysa Allah, münafıkların yapmakta olduklarını bilir. Hiçbir hareketleri, hiçbir düşünceleri Allah’tan gizli kalmaz. Akıllarından geçen her düşünceyi, kalplerinde hissettiklerini ve bilinçaltlarını Allah sarıp kuşatmıştır. Bir ayette bu konu şöyle hatırlatılmaktadır:
… onlar sizinle karşılaştıklarında ‘inandık’ derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: ‘Kin ve öfkenizle ölün’. Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 119)
Münafıklar, Allah’ın kendi durumlarını bildiğinden habersiz olarak, bir süre müminleri aldattıklarını zannedebilirler. Yaptıkları ikiyüzlülüğün bir süre için ortaya çıkmaması, onları cesaretlendirebilir. Kuran’da, münafıkların bu bozuk düşünce yapısı şöyle anlatılmaktadır:
‘Gizli toplantıların fısıldaşmalarından’ men edilip sonra men edildikleri şeye dönenleri; günah, düşmanlık ve peygambere isyanı (aralarında) fısıldaşanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah’ın selamladığı biçimde selamlıyorlar. Ve kendi kendilerine: “Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azap etse ya.” derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir. (Mücadele Suresi, 8)
Münafıkların söylediği “söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azap etse ya” sözü, ne kadar akılsız, ne kadar şuursuz olduklarını göstermektedir. Allah’ın onlara verdiği sürenin sonsuz olduğunu sanmakta, ikiyüzlülüklerini devam ettirebileceklerini düşünmektedirler. Oysa bu imkansızdır; Allah durumlarını mutlaka ortaya çıkaracaktır.

Allah’ın müminlere olan desteğinin bilincinde değildirler

Münafıklar, Allah’ın kendi durumlarını bildiğinden habersiz oldukları gibi, müminlere verdiği desteğin de farkında değillerdir. Müminleri hep dış görünüşe göre değerlendirirler. Oysa müminler Allah’ın yardım ettiği kişilerdir. En zor durumda gibi gözüktükleri anda onları başarıya ulaştırmaktadır.
Münafıklar gerçeğin farkında olmadıklarından, kendilerini bazı maddi özellikleri nedeniyle müminlerden üstün sanırlar. Görünüşte kimi zaman müminlerden daha zengin, daha yüksek makam ve şöhret sahibi olabilirler; bu nedenle de müminlerden üstün olduklarını düşünürler. Allah, münafıkların bu akılsızlıklarını ve müminlerin ne olursa olsun, Allah’ın yardımıyla münafıklara ya da başka inkarcılara üstün geleceklerini Peygamberimiz (sav) döneminde yaşanan bir olayla haber vermiştir:
Derler ki, “Andolsun, Medine’ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır.” Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah’ın, O’nun Resûlü’nün ve müminlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar.(Münafikun Suresi, 8)

İnkarcıların eziyetlerinden, Allah’ın azabından daha çok korkarlar

Daha önce de belirttiğimiz gibi münafıklar, mümin topluluğuyla birlikte oldukları süre boyunca, onlar gibi davranır, onların davranışlarını taklit ederler. Ancak müminler için zorlu bir imtihan zamanı geldiğinde -yani gerçekten inananları ortaya çıkaracak olan gerçek fedakarlık ve sadakat zamanlarında- münafıkların ikiyüzlülüğü ortaya çıkar. Bu, onların son derece korkak olmalarından ve ayetin ifadesiyle “insanlardan Allah’tan korkar gibi, hatta daha şiddetli bir korkuyla korkmalarından” kaynaklanır.
Ayetlerde Peygamberimiz (sav) dönemindeki münafıkların zorluk zamanlarında nasıl ahlaksızca bir tavır gösterdikleri şöyle haber verilmiştir:
Kendilerine; “Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin” denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: “Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?” dediler. De ki: “Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz ‘bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar’ bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.”(Nisa Suresi, 77)
İnsanlardan öylesi vardır ki, “Allah’a iman ettik” der; fakat Allah uğruna eziyet gördüğü zaman, insanların (kendisine yönelttikleri işkence ve) fitnesini Allah’ın azabıymış gibi sayar; ama Rabbinden ‘bir yardım ve zafer’ gelirse, andolsun: “Biz gerçekten sizlerle birlikteydik” demektedirler. Oysa Allah, alemlerin sinelerinde olanı daha iyi bilen değil midir?(Ankebut Suresi, 10)

Kendi aralarında da anlaşmazlık içindedirler

Müminlerin en büyük özelliklerinden biri, aralarındaki birlik ve beraberliktir. Münafıklar ise, bunun tam tersi bir yapı gösterirler. Hepsinin ortak bir özelliği, yani ikiyüzlülükleri vardır; ama bunun dışında birbirleriyle büyük bir çatışma ve ayrılık içindedirler. Çünkü müminler gibi tek bir hedefe, yani Allah’ın rızasına kazanmaya kilitlenmiş değildirler. Tam tersine hepsi çıkarlarının peşindedir ve doğal olarak çıkarları da birbiriyle çatışır. Kuran’da, münafıkların bu özelliğine şöyle dikkat çekilmektedir:
… Bu, şüphesiz onların ‘derin bir kavrayışa sahip olmamaları’ dolayısıyla böyledir.Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir. (Haşr Suresi, 13-14)

Akıllı olduklarını sanırlar

Münafıklar, müminleri aldatabildiklerini dolayısıyla kendilerinin de çok akıllı olduklarını sanırlar. Müminler gibi fedakarlık yapmadıkları, Allah’ın rızasını kazanacak bir hayat sürmedikleri için, kendilerince “karlı” duruma geçtiklerini düşünürler.
Oysa münafıklar en büyük akılsızlığı yapmaktadırlar. Kendilerine, dini öğrenme, Allah’ın rızasını ve cennetini kazanma fırsatı verilmişken, tüm büyük nimetleri göz ardı ederek dünya hayatının yararsız ve geçici süsüne göz dikmişlerdir. Büyük bir kurtuluş yerine, küçük hesapları nedeniyle, büyük bir azabı yani cehennem azabını hak etmişlerdir. Üstelik, dünyada da büyük bir azap çekecek, sürekli vicdan azabı, kuşku, kuruntu içinde yaşayacaklardır.
Kuran’da, münafıkların kendilerini müminlerden akıllı sandıkları, ama gerçek akılsızların onların olduğu bildirilmektedir:
Ve (yine) kendilerine: “İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin” denildiğinde: “Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?” derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.(Bakara Suresi, 13)

Fitne Çıkarma Özellikleri



Münafıkların en önemli özelliklerinden biri, müminler arasında “fitne” çıkarmaya çalışmalarıdır. Fitne; müminlerin birliğini, Allah’a, Peygamber (sav)’e ve Kuran’a olan sadakatlerini bozmaya yönelik her türlü saptırıcı konuşma ve tavrı ifade eder. Münafıklar, kendileri sapkın bir yolda oldukları için müminleri de saptırmak isterler. Bunu yapabilmek içinse, özellikle zorluk ve sıkıntı gibi görünen ortamları fırsat bilirler. Oysa bu hedeflerine hiçbir zaman ulaşamazlar. Allah’ın bir kanunu olarak, Allah münafıklara müminlerin aleyhine asla yol vermez.
Münafıklar, Müslüman kimliği altında kendini sezdirmeden adeta şeytana hizmet vermektedir. Nasıl ki şeytanın asıl amacı iman edenleri saptırarak kendi peşinden sürüklemekse, münafık da aynı düşünceyle Müslümanların arasında fitne yayarak, onların haktan yüz çevirmeleri için çalışır.

Çevrelerindekilere vesvese vermek isterler

Müminlerin bulunduğu ortamlarda her zaman neşe, şevk ve canlılık hakimdir. Kendi aralarındaki konuşmaları da her zaman olumlu, olayların hayır yönlerini hatırlatan ve Allah’ın vadettikleri ile müjdeleşen bir üsluptadır. Ayrıca müminlerin konuşmalarında en çok dikkati çeken noktalardan biri de, her an kaderin şuurunda bir üslupla konuşmalarıdır. Örneğin bir tehlikeyi, olumsuzluğu açıklarken dahi samimi olarak bu olayın kaderde olduğunu, onda bir hayır olduğunu o cümlenin bütünlüğü içinde mutlaka vurgularlar.
Fakat münafıklar kalplerindeki hastalığı konuşmalarında da gizleyemezler ve olayları olumsuz, kaderi unutmuş, adeta “felaket habercisi” üslubuyla anlatırlar. Bir olayı azap ve sıkıntı içinde müminlerin aleyhinde bir durum varmış gibi açıklayarak, “keşke şunu yapmasaydınız”, “tüh kaybettik”, “vah yazık oldu” tarzında, kader gerçeğinden uzak insanların üslubu ile anlatırlar. Kullandıkları bu felaketçi üslup onların Allah’ın gücünü takdir edemediklerinin de açık bir göstergesidir.
Bu üsluplarıyla çevrelerindeki samimi Müslümanları da vesveseye sürüklemeye çalışırlar. Allah müminleri bu tehlikeye karşı uyarmış ve vesveseci insanların şerrinden Kuran’da şöyle söz

Müminlere Karşı Giriştikleri Eylemler


Münafıklar, daha önce de sözünü ettiğimiz gibi, bir zorluk ve sıkıntı anında fitne ve bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Ancak münafık topluluğunun, müminler aleyhindeki faaliyeti bununla sınırlı kalmaz. Münafıklar, çoğu kez, müminlerden ayrıldıktan sonra da düşmanca tavırlarını ve fitne çıkarma çabalarını sürdürürler. Kuran’da, Allah münafıkların bu karakterini ”… Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar…” (Nisa Suresi, 91) ayetiyle haber verir.
Münafıkların bu yöndeki en belirgin tavrı, müminlerden ayrıldıktan sonra da kendi aralarındaki birlikteliği sürdürmeleridir. İlginç olan ise fitne çıkarıp müminlerden ayrıldıktan sonra da Müslüman görüntüsünü korumaya çalışmaları, ikiyüzlülüklerini sürdürmeleridir.
Bunun en önemli nedeni, daha önce de söylediğimiz gibi, münafığın, münafıklığını kabul etmemesidir. Hiçbir münafık, “ben, Allah rızasını arayan müminler arasında fitne çıkardım, çıkarlarım nedeniyle müminlere ters düştüm, çünkü ben ikiyüzlü bir sahtekarım, aslında iman etmiyorum” şeklinde samimi konuşmalar yapmaz. Bu nedenle, samimi müminlerle birlikte olmasa da, kendisi gibi insanlardan bir grup kurar ve Müslüman görüntüsünü sürdürür. Ama aslında tam manasıyla inkar sistemini yaşamaktadır.
Kuran’da münafıkların, Peygamberimiz (sav)’in yanındaki müminlerden ayrıldıktan sonra yeni bir mescid kurdukları anlatılır. Tarihi bilgiler bu mescidin isminin “Dırar Mescidi” olduğunu bize bildirir. Münafıkların, Peygamberimiz (sav) ve yanındaki müminlerden ayrıldıktan sonra, bir “mescid” kurmaları elbette çok dikkat çekicidir. Dinden sapmalarına rağmen, açıkça dinsiz bir çatı altında birleşmemiş ve yine sözde Müslüman görünümünü korumaya devam etmişlerdir. Kuran’da, münafıkların mescidi ile Peygamberimiz (sav)’in “takva üzerine” kurduğu mescid arasındaki büyük fark şöyle anlatılır:
“Zarar vermek, inkârı (pekiştirmek), müminlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah’a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: “Biz iyilikten başka bir şey istemedik” diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir. Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiçbir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever. Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. Onların kalpleri parçalanmadıkça, kurdukları bina kalplerinde bir şüphe olarak sürüp-gidecektir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe Suresi, 107-110)
Ayetlerde de belirtildiği gibi, münafıkların kurduğu mescidin amacı, müminlere zarar vermek ve müminlere karşı çıkanlarla işbirliği yapmaktır. Her ne kadar bu mescidi kuran münafıklar, “biz iyilikten başka bir şey istemedik” deseler de, gerçek amaçları budur. İki mescidi ayıran en önemli fark ise, müminlerinkinin “takva”, yani “Allah korkusu ve Allah rızası” üzerine kurulmuş olmasıdır. Heva ve müminlere düşmanlık üzerine kurulan münafıkların mescidi ise, ayette haber verildiği gibi, cehenneme yuvarlanacak bir yarın kenarındadır. Peygamberimiz (sav) döneminde yaşayan münafıkların bu mescidi kullanarak sürdürdükleri fitneyi aşağıdaki şekilde inceleyebiliriz.

Müminlerden intikam almak istemişlerdir

Münafıkların müminlerden ayrıldıktan sonra biraraya gelmelerinin en önemli nedeni, müminlere duydukları kin ve nefret olmuştur. Önceki sayfalarda, münafıkların aralarında müminlerinki gibi bir sevgi ve saygı bağı olmadığını, tam tersine ayetin ifadesiyle, “kalplerinin paramparça” olduğuna değinmiştik. Durum böyleyken, münafıkları birarada tutan özellik, müminlere duydukları nefret ve intikam alma hevesleridir.
Müminlerden intikam almak istemişlerdir, çünkü onların içinde bulundukları süre boyunca, müminler onları uyarmış, hatalarını söylemiş, yaptıklarının sahtekarlık olduğunu yüzlerine vurmuş, yaptıklarından vazgeçmezlerse cehennemle karşılık bulabileceklerini bildirmişlerdir. Ancak münafıklar kibirleri nedeniyle, müminlerin göstermiş olduğu güzel ahlakı takdir edememiş ve onlara karşı kin ve düşmanlık duyguları beslemişlerdir.
Tevbe Suresi’nin 74. ayetinde Allah “… oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah’ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu…” ifadesiyle münafıkların müminlerden intikam almak istediklerine dikkat çekmektedir. Ama kuşkusuz münafıkların bu çabası boşa çıkmıştır; Allah tuzaklarını başlarına geçirmiş ve onları daha da “hor ve aşağılık” kılmıştır.
Münafıkların genel bir özelliği, intikam almak istemeleri nedeniyle, müminlerle ilgili gelişmeleri yakından takip etmeleridir. Müminlerin başına kötü şeyler gelmesini, onların zarara uğramasını umarlar. Kuran’da bu gerçek, ”Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların ‘hileli düzenleri’ size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır” (Al-i İmran Suresi, 120) ayetiyle bildirilmiştir.

Müminlere karşı inkarcılarla işbirliği yapmışlardır

Münafıkların müminlerden intikam almak için başvurdukları yöntemlerden biri de inkarcılarla işbirliği yapmaktır. Kuran’da münafıkların inkarcılara güvenmelerine ve onları dost edinmelerine şöyle dikkat çekilmektedir:
Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır. Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. ‘Kuvvet ve onuru (izzeti)’ onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, ‘bütün kuvvet ve onur,’ Allah’ındır.(Nisa Suresi, 138-139)
Peygamberimiz (sav) döneminde de münafıklar bu özelliklerini göstermişlerdir. Bunun yanında, müminlere saldıran inkarcılara destek olmuşlar, onlara müminler hakkında bilgi vermiş, onları müminlere saldırmaya teşvik etmişlerdir. Kuran’da bu olaylar şöyle haber verilir:
Münafıklık edenleri görmüyor musun ki, Kitap Ehlinden inkâr eden kardeşlerine derler ki: “Andolsun, eğer siz (yurtlarınızdan) çıkarılacak olursanız, mutlaka biz de sizinle birlikte çıkarız ve size karşı olan hiç kimseye, hiçbir zaman itaat etmeyiz. “Eğer size karşı savaşılırsa elbette size yardım ederiz.” Oysa Allah, şahidlik etmektedir ki onlar, gerçekten yalancıdırlar. Andolsun, (yurtlarından) çıkarılacak olurlarsa onlarla birlikte çıkmazlar. Onlara karşı savaşılırsa da, kendilerine yardımda bulunmazlar; yardım etseler bile (arkalarına) dönüp-kaçarlar. Sonra kendilerine yardım edilmez.” (Haşr Suresi, 11-12)
Münafıkların inkarcılara müminler hakkında bilgi verdiklerine bir başka ayette ise şöyle dikkat çekilmektedir:
“Ey peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla “İnandık” diyenlerle Yahudilerden küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar, “Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının” derler. Allah, kimin fitne(ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Allah’tan hiçbir şeye malik olamazsın. İşte onlar, Allah’ın kalplerini arıtmak istemedikleridir. Dünyada onlar için bir aşağılanma, ahirette onlar için büyük bir azap vardır.”(Maide Suresi, 41)
Münafıklar, bu sayede inkarcıların müminlere galip geleceğini, böylece kendi intikamlarının da alınmış olunacağını ummuş olabilirler. Oysa yanılgıya düşmüşlerdir. Çünkü ayetlerde bildirildiği gibi, “bütün kuvvet ve onur Allah’ındır” ve Allah müminlerin destekçisidir. Münafıkların ve inkarcıların müminlere karşı girişeceği saldırı ve tuzaklar Allah’ın yardımıyla müminlere zarar veremez.

Müminleri karalamaya çalışmışlardır

Peygamberimiz (sav) zamanında, münafıkların müminler aleyhine giriştikleri saldırıların en önemlilerinden biri, müminler hakkında uydurdukları iftira ve karalamalar olmuştur. Münafıklar, müminleri karaladıkça kendilerini temize çıkaracaklarını sanmış, müminler hakkında attıkları iftiralarla, onlardan ayrılmalarını ve onlara düşmanlık beslemelerini meşru bir zemine oturtmaya çalışmışlardır.
Müminlerin hakkında ürettikleri iftiraları inkarcılara anlatarak müminlerin itibarını düşürebileceklerini sanmışlardır.
Kuran’da münafıkların bu ahlaksız özelliğine de dikkat çekilmiştir. Peygamberimiz (sav)’in eşi hakkında uydurdukları iftiranın yanısıra, ”… dillerini kötülükle size uzatırlar…” (Mümtehine Suresi, 2) ayetiyle de, münafıkların müminlere iftira yoluyla saldırdıkları haber verilmiştir.
Kuran’da bunun dışında, münafıkların müminlerle alay etmeye çalıştıkları da bildirilmiştir:
“Sadakalar konusunda, müminlerden ek bağışlarda bulunanlarla emeklerinden (cehdlerinden) başkasını bulamayanları yadırgayarak bunlarla alay edenler; Allah (asıl) onları alay konusu kılmıştır ve onlar için acı bir azap vardır.”(Tevbe Suresi, 79)

Müminleri kendi saflarına çekmeye çalışmışlardır

Münafıklar müminlerden ayrılmalarının ardından az önce sözünü ettiğimiz gibi bir “mescid” oluşturmuşlardır. Müminlere karşı giriştikleri iftira, inkarcılarla işbirliği gibi faaliyetlerinin yanında, bir de mümin topluluğu içinden yeni kişileri de münafıklık yapıp kendilerine katılmaya çağırmışlardır.
Münafıklar, bunun için mümin topluluğu içinde imani yönden zayıf olarak gördükleri kişilere yanaşmaya çalışmışlardır. Kuruntu ve vesveseye kolayca kapılacağını düşündükleri kişilere yanaşmaya, onları da fitneye düşürmeye çaba harcamışlardır. Mümin topluluğu bir zorlukla karşılaştığında bu faaliyetlerini daha da hızlandırmışlardır. Allah Kuran’da, bu olayı, ”Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları (münafıkları) ve kardeşlerine: ‘Bize gelin’ diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler” (Ahzab Suresi, 18) ayetiyle haber vermektedir.

Allah Münafıkları Ortaya Çıkaracak ve Azaplandıracaktır


Münafıklarla ilgili Kuran’da bildirilen tüm ayetler üstün güç sahibi Rabbimiz Allah’ın mümin topluluğu içindeki münafıkları mutlaka ortaya çıkaracağını göstermektedir. Münafıklar, kendi düşük akıllarınca ne kadar zeka oyunları yapıp gerçek yüzlerini gizleseler de, Allah’ın dilediği bir zamanda müminler tarafından mutlaka tanınacaklardır.
Çünkü bu, onların kaderidir. Allah onları bunun için yaratmış ve müminlere imtihan olması için onları müminlerin arasına koymuştur. Kuran’da münafıkların tüm tavırları, sözleri, faaliyetleri ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Münafık, ne yaparsa yapsın, bu söz ve davranışları eksiksiz olarak söyleyecek ve yapacaktır. Kaderinde çizilen bu gerçekten kaçması mümkün değildir.
Münafıkların ortaya çıkması ve anlaşılması için, mutlaka zorluk anlarında kendilerini açıkça göstermelerine de gerek yoktur. Allah dilerse müminlere, onları tanıma, ikiyüzlülüklerini teşhis etme yeteneği verir. Bu yeteneğe sahip müminler kimi zaman belki tavrını değiştirir diye münafık karakterli bir kişiye hoşgörü gösterebilirler. Münafık bu sayede kendini gizleyebildiğini sanmaktadır ama bu büyük bir yanılgıdır, samimiyetsizliğinde kararlı olduğunu anladıklarında müminler de bu ikiyüzlü insanlardan yüz çevirirler.
Allah, münafıkların asla saklı kalamayacağını Kuran’da şöyle bildirmektedir:
“Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar, Allah’ın kinlerini hiç (ortaya) çıkarmayacağını mı sandılar?
Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir.Andolsun, Biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız).”(Muhammed Suresi, 29-31)
Ayetlerde bildirildiği üzere, Allah münafıkları yüzlerinden ve konuşmalarından da müminlere tanıtabilir. Münafığın ikiyüzlü ruh hali, içindeki korku ve huzursuzluk yüzüne ve konuşmalarına yansır.
Münafıkların ikiyüzlülükleri karşısında karşılaşacakları ise, hem dünyada, hem de ahirette acıklı bir azaptır.

Münafıklar dünyada da büyük azap çekeceklerdir

Münafıklar, fitne çıkarmalarıyla birlikte ebedi bir azabı hak ederler. Allah’ın takdiriyle bu azap henüz dünyadayken başlayacak ve ölümün ardından da cehennemde sonsuza dek sürecektir.
Herşeyden önce, dünyada münafıklar için manevi bir azap vardır. Sürekli olarak büyük bir sıkıntı ve korku içinde yaşarlar. Müminlere karşı yaptıklarının ikiyüzlülük olduğunu aslında kendileri de bilmektedirler. Bu nedenle sürekli vicdani huzursuzluk duyarlar. Bu huzursuzluk hayatları boyunca devam eder.
Bunun yanında fitne çıkardıktan önce de, sonra da, sürekli olarak korku duyarlar. İkiyüzlülükleri ortaya çıkmadan önce, müminlerin kendilerini fark etmesinden korkarlar. Müminlerden ayrıldıktan sonra ise, sürekli Allah’ın yaptıkları dolayısıyla kendilerine bir karşılık vereceği korkusu içinde yaşarlar. Kuran ahlakını yaşayan insanların sayısının artması münafıkların korkusunu daha da artırır. Çünkü Allah’a iman eden insanların artmasıyla, ufak menfaatleri nedeniyle onlardan ayrıldığı için büyük bir pişmanlık duyacaklardır. Bu nedenle bazı münafıklar, İslam ahlakının yaygın olarak kabul gördüğü dönemlerde, müminlerin yanına sokulmaya ve “biz de sizdendik” gibi sözler öne sürerek onların başarısından kendilerine pay çıkarmaya çalışırlar. Kuran’da Peygamberimiz (sav) döneminde bu olayların yaşandığı ve o dönemde münafıkların tavırları şöyle anlatılmaktır:
Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır. Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. ‘Kuvvet ve onuru (izzeti)’ onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, ‘bütün kuvvet ve onur,’ Allah’ındır.(Nisa Suresi, 138-139)
Onlar sizi gözetleyip-duruyorlar. Size Allah’tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: “Sizinle birlikte değil miydik?” derler. Ama kafirlere bir pay düşerse: “Size üstünlük sağlamadık mı, müminlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?” derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah, kafirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez.(Nisa Suresi, 141)
Peygamberimiz (sav) dönemindeki münafıkların, Peygamber Efendimiz (sav)’in başarılı olduğu savaşlarda ganimetleri elde etmek için de samimiyetsizce müminlere yanaşmaya çalıştıkları şöyle haber verilmiştir:
(Savaştan) Geride bırakılanlar, siz ganimetleri almaya gittiğiniz zaman diyeceklerdir ki: “Bizi bırakın da sizi izleyelim.” Onlar, Allah’ın kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki: “siz, kesin olarak bizim izimizden gelemezsiniz. Allah, daha evvel böyle buyurdu.” Bunun üzerine: “Hayır, bizi kıskanıyorsunuz” diyecekler. Hayır, onlar pek az anlayan kimselerdir.(Fetih Suresi, 15)
Görüldüğü gibi münafıklar, müminlerin üstün duruma geçmesi üzerine, yeniden onlara yanaşmaya çalışmışlardır ancak müminlerden asla bir karşılık görememişlerdir. Tam tersine, müminler güçlendikleri durumda, münafıkların ikiyüzlülüğünü herkese duyurmuş ve münafıklar da böylece dünyada bir aşağılanma ile karşılaşmışlardır.

Cehennemin en aşağı tabakasına atılacaklardır

Münafıklar, yaptıkları tüm bu ikiyüzlülük, fitne ve düşmanlıklarının karşılığında, asıl cezalarını ahirette çekeceklerdir. Ahirette münafıklar için ayrılmış olan yer, cehennemin en alt tabakası, yani en çok azabın olduğu yerdir. Kuran’da, bu gerçek şöyle bildirilir:
“Gerçekten münafıklar, ateşin en alçak tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı bulamazsın.”(Nisa Suresi, 145)
Münafıkların en alt tabakasına gidecekleri cehennem, Kuran ayetlerinde şöyle tarif edilmektedir:
“Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister;
Kendi eşini ve kardeşini ve onu barındıran aşiretini de;
Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa.
Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir: Başın derisini kavurup-soyar. Yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur.”(Mearic Suresi,11-17)
“Orada kendileri için, ‘kemikleri çatırdatan inlemeler’ vardır. Onlar orda işitmezler de.”(Enbiya Suresi, 100)
“(Böylesinin) Önünde cehennem vardır ve (orada) irinli sudan içirilecektir.
Yutkunmaya çabalayacak ve boğazından geçirmeyi başaramayacak, ona her yandan ölüm gelecek, oysa ölmeyecek de. Ardından daha katı bir azap olacak. O gün suçlu-günahkarların (sıkı) bukağılara vurulduklarını görürsün. Giyimleri katrandandır, yüzlerini ateş bürümektedir.” (İbrahim Suresi, 49-50)
Doğrusu, o zakkum ağacı;
Günahkar olanın yemeğidir.
Pota gibi; karınlarda kaynar-durur;
Kaynar-suyun kaynaması gibi.
“Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin.”
“Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün.”(Duhan Suresi, 43-48)
Münafıkların çekeceği bu azap, ancak yapmış olduklarının karşılığıdır. Çünkü onlar, yalnızca Allah’a kulluk eden müminlere karşı düşmanlık beslemişler, yalan ve hile ile onları aldatmaya, onları yollarından döndürmeye çalışmışlardır. Onlara karşı inkarcılarla işbirliği yapmış, onlara türlü iftiralar atmış, onlara kurulan tuzakların arkasında yer almışlardır.
Hem dünyada, hem de ahirette çekecek oldukları ceza, ancak yapmış olduklarının karşılığıdır. Bir ayette bildirildiği gibi; “Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmederler.”(Yunus Suresi, 44)